Tasarımda kendi dilimizi oluşturmalıyız
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde İç Mimarlık ve Çevre Tasarım bölümü, Atatürk Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler bölümünü bitiren Yunus Emre Sağlam, halen Atatürk Üniversitesi’nde Sosyoloji okuyor. Kariyerini hem akademik, hem de sahada devam ettiren Sağlam, aynı zamanda da aile şirketi Albox’da marka strateji direktörü görevini yapıyor. Kendisi ile tasarım ve bu konuda Türkiye’deki durumu konuştuğumuz Yunus Emre Sağlam, özellikle teknoloji ve tasarımın bir bütün olduğunun altını çizdi. Üretilen bir şeyin ihtiyaca uygun olup olmadığını da kendine sorduğunu söyleyen Sağlam, kullanıcı ile ürün arasındaki eşleşmenin ancak bu şekilde doğru olacağına inanıyor.
Bir tasarım yaparken senin için olmazsa olmaz olan şey nedir ?
Öğreti olarak evin ruhuna ve ürünü kullanacak olan kişinin gereksinimlerine çok önem veriyorum. Her evin ruhu ve ihtiyaçları farklıdır. Tasarımlarımı oluştururken, bu ürünleri kullanacak kişi ve kişilerin ihtiyaçlarına dokunabildim mi? O kişi için en doğru kullanımı hazırlayabildim mi? O kişi için en ergonomik planlamayı yapabildim mi? sorularını soruyorum. Bunlar benim için olmazsa olmaz sorulardır. Bu detaylar doğrultusunda mesleğimi ve profesyonel olduğum hizmeti sunmaya çalışıyorum. Kullanıcılar ile ürünler arasında en doğru eşleştirmeyi sağlıyorum.
Tasarım ne zaman ve nasıl hayatına girdi ?
Tasarım benim hayatıma daha çocukken, o zamanlar babamız Osman Sağlam’ın işletmesini sürdürdüğü mobilya atölyesinde girdi. Tamamen el işçiliğiyle yapılan, kusursuza yakın ürünleri görerek başladım aslında tasarıma. Tasarım ve üretim çok zahmetli ve meşakkatli bir iş. Çok değer ve kıymet görmesi gereken bir sanat. Teknolojik ürünlerin olmadığı dönemlerde tamamen el çizimleriyle planlanan ustalıkla harmanlanmış pek çok işi görme fırsatım oldu. Tabii o zamanlar bunların ne kadar harika ve ustalık işi olduğunu anlamak pek zordu. Bu zamanlarda o günlerde yapılan iş ve ürünlerin ne kadar ustalıklı olduğunu anlayabiliyoruz. Üçüncü kuşak olmamız sebebiyle, 25- 30 yıl önce şirketimiz tarafından yapılmış mobilyaların hâlâ kullanıcılarımızın evinde olduğunu ve kullanılmaya devam edildiğini görmek beni ayrıca sevindiriyor.
Öğrencilik hayatında ve sonrasında hangi akım ve tasarımcılar seni etkiledi ?
Öğrencilik hayatım zamanlama olarak faaliyet gösterdiğimiz, aynı zamanda aile şirketimiz Albox’ın mobilya-mutfak bölümü için değişim zamanına denk düştü. Artık doğal ağaçların kullanımının azaldığı daha çok endüstriyel materyallere geçiş yapıldığı zamanlardı. O zamanlar klasik mobilyalardan daha yoğun olarak beyaz ve krem tonlarındaki modern tasarımdaki mobilyalara geçiş yapılmaktaydı. Bu etki bize Alman ve İtalyan tasarımcılarla taşındı. Alman stili sade, dayanıklı, düz renklerden oluşan daha kare hatlı tasarımlar, diğeri ise İtalyan stili. İtalyan stili ise bizim eski mobilya kültürümüze biraz daha yakın, daha el işçiliğinin olduğu, detaylı, düz ve ahşap renklerden oluşan daha oval hatlı çizgilerdi. Beni Alman stilinin dayanıklı, net çizgileri olan tasarım dili daha çok çekmiştir. Buna ek olarak İtalyan stilinin de ince estetik dokunuşlarını seviyorum. Tasarım dili olarak Tom Kundig ve Monique Gibson takip ettiğim tasarımcılardır.
Tasarıma yönelmek isteyen genç arkadaşlara neler tavsiye edersin ?
Ülkemizde etnik tasarım dili eksikliği var. Dünyanın en büyük üretici ülkelerinden biriyiz. Bu sebeple tasarımcılarımızın da bu üretim hacmini kullanması gerektiğini düşünüyorum. İskandinav, Alman, İtalyan stilleri herkesin malumu. Bizler de yeni bir dil oluşturmalıyız. Kendi kültürümüzden ve gelişen modern teknolojiden faydalanmalıyız. Dünyadaki farklı tasarımcıları, markaları takip etmelerini tavsiye ederim. Çevrelerindeki ürünleri, araçları incelemelerini ve bu ürünlere ne katabilirim diye bakmalarını, yorumlamalarını öneririm. İlham almak tabii ki hepimizin gereksinimi. Ancak özgün ve kendine özel tasarımlar çıkartmak her zaman bizi bir adım öne çıkartmakta. İcatlar her zaman gereksinimden doğar. Çok hızlı şekilde yeni teknolojilerle tanışıyoruz. Bu da yeni ihtiyaçlar ve yeni icatlar demek. Unutmayalım ki, bizim ihtiyaç ve gereksinimlerimiz başkalarının da ihtiyacıdır. Bunu düşünerek yeni tasarımlar ve ürünler ortaya çıkartabiliriz.
Son olarak eklemek istediklerin var mı ?
Ülkemizde tasarıma ve tasarımcıya daha fazla değer verilmesi gerekiyor. Biz tasarımcılar da bu konuda özgün tasarımlar yaparak, marka ve markalarımıza yatırım yaparak bunu değiştirebiliriz. Maalesef pek az tasarım markamız var ve çok fazla yabancı marka buraya gelmekte. Bunu değiştirmek bizlere bağlı. Kendi marka ve ürünlerimize daha fazla katma değer sağlayarak, özgün ve gelişime açık olmalıyız.